12 Ağustos 2014 Salı

Eskilerden "Ayrılık"a bir bakış...

çok acıtandır:

o kişiyle hiçbir zaman günlük takılmamışsınızdır. bu demek değil ki günlük eğlenceleriniz olmamıştır. aksine çok eğlenmişsinizdir, hem de çok. herkes kıskanmıştır sizi ne kadar uyumlular, birbirleri için yaratılmışlar, nasıl güzel anlaşıyorlar diye, hatta dedikodular çıkarıp tadınızı kaçırmaya bile çalışmışlardır aranızı bozmak için.

mutluluğun tanımını onda bulmuş, onun yanındayken kendinizi dünyanın en şanslı insanı hissetmişsinizdir. mutlu olmak, onu mutlu etmek için maddi manevi fedakarlıkta sınır tanımamış, onunla yeni hobiler edinmişsinizdir. raket tutamazken ve hiç yeteneğiniz yokken onunla beraber tenis oynamayı öğrenmiş, onunla güzel olduğu için asla yapmam dediklerinizi bir an bile düşünmeden yapmışsınız, yaşamışsınızdır günleri, yılları, ayları dolu dolu.

içinde olduğunuz günü, ayı, yılı değil bir ömrü planlamışsınızdır onunla. yıl yıl neler yapılacağını.. nasıl bir evde yaşanılacağını, haftanın hangi günü sinemaya gidileceğini, hangi günü evde sinema keyfi yaşanacağını, hangi günü aile ziyareti ve ziyafeti yapılacağını.. nerelere kimlerle tatile gidileceğini, nerelerin gezileceğini, nelerin yenilip nelerin tadılacağını.. hatta hangi konserleri izlemeye yurt dışına çıkılacağını..

planlamışsınızdır 35'ine gelince nerede olacağınızı, 55'ine gelince neler yapacağınızı, çocuğunuzu nasıl eğiteceğinizi, onunla neler yapacağınızı.. hatta planlamışsınızdır son nefesinizi verirken yanınızda onun olacağını, son kez görmek, en son aklınızda kalacak yüzün onun olmasını..

sonra birden anlam veremediğiniz şekilde gelir sonbahar... ağaçtan düşen bir yaprağın uçup uzaklara gittiğini görüp hiçbir şey yapamadığınız gibi hiçbir şey yapamazsınız onun gidişine. kopmuştur bi kere o daldan ve artık o dala ait değildir çünkü.. ben yapıştırırım o dalda durur yine aynı yerinde dersiniz ama hiçbir güç yetmez onu yapıştırmaya... en büyük acıyı veren de belki budur: olanlara müdahale edememek.

ayrılmışsınızdır artık. yoktur o. baktığınız her yerde yaşanmışlıkları görürsünüz. planları görürsünüz yaptığınız.. yerken bir salatayı, yudumlarken bir şarabı, koklarken bir parfümü onu hissedersiniz. acı yaşanmışlıklar kadar yaşan(a)mamışlıklar.

Ankara...

demek ki buraya kadarmış seninle ilişkim...

çoğunluk sevmiyor seni biliyorum ama iyi ki sende doğmuşum be. henüz meyve bahçelerinin yok olmadığı, çocukların gece yarılarına kadar sokakta rahat rahat oynayabildiği bir dönemde çocukluğuma evsahipliği yaptığın için teşekkürler sana. ilkokul, ortaokul, lise derken sana öyle bir bağlanmışım ki üniversite için başka şehre gitmeye cesaret edemedim bile. iyi ki de edememişim, kopamamışım senden. iş hayatıma iyi ki seninle başlamışım. arkamdan kuyumu kazmayan, art niyeti olmayan temiz insanlarınla çalıştım sayende. bu sayede kişilerle uğraşmadan işime odaklanabildim belki de.. her adımda, her basamakta çok değerli arkadaşlar, dostlar kattın bana. ömrümün sonuna kadar yanlarında olmasam da kalpleri benimle atacak olacak dostlardan hemde.

hatırladıkça içimi burkacak acı hatıralar da yaşattın ama onlar için de teşekkür ederim sana. onlar olmasa güzel, mutlu zamanların değerini, kıymetini nereden bilebilirdim...

bu gece son kez ev sahipliği yapacaksın ya bana, içim burulmuyor değil. beni nasıl bir hayatın beklediğini dahi bilemiyorken rahatından, rutininden, düzeninden ayrılmak, aileyi, arkadaşları ve dostları arkada bırakmak üzmüyor değil.

ama demek ki buraya kadarmış seninle ilişkim. elveda ankara...